24 Kasım'da yılın öğretmeni olarak seçilen Malatya / Yeşilyurt - Bostanbaşı İlkokulu öğretmeni Sakine KARAGÖZ, Malatya ilini temsilen Ankara'da 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle gerçekleştirilen programa davet edilmişti.
Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı ilk ve ortaöğretim okullarındaki 20 milyonu aşkın öğrenci, karne alarak yaz tatiline girdiği şu günlerde Malatya'da yılın öğretmeni seçilen Sakine Karagöz' e Reine News olarak başarıya giden öyküsünü sorduk.
Başarıya giden öyküsünü 'Herkesin Bir Hikayesi Vardır' başlığı ile kaleme alarak haber portalımıza ulaştıran Sakine Karagöz öğretmenimize her anına kadar hak ettiğine inandığımız yaz tatilinde huzur ve sağlık içinde dinlenmeler dileyerek yazısını okuyucularımızla başbaşa bırakıyoruz.
Kalemine, yüreğine sağlık Sakine Öğretmenimiz der, siz okuyucularımızı yürek yolculuğu olan hikayesi ıle başbaşa bırakalım...
Herkesin bir hikayesi vardır
Benim hikayem, aslında en başlarda babamın benim okumama ve başarılı bir insan olacağıma olan inancıyla başlamıştı da haberim yokmuş. Kaybettiğim her üniversite sınavında ‘’ Kızım, merak etme. Seneye kazanırsın.’’ diyerek beni tam 4 yıl koşulsuz destekledi. Üniversitede hocalarımın ‘’Sen işin dörtte üçünü çocukları severek, çocuk ruhunu kaybetmeyerek çözmüşsün. Geri kalan dörtte birlik kısmıysa sahaya atılarak çözeceksin’’ diyerek uğurladığı o sivri karakterdim ben. Zorluklarla mücadele etmeyi babamdan öğrenmiştim. Her zorluğun üstesinden gelmeyi ise anne ve babamın hayat mücadelesinde bana bıraktıkları izler öğretmişti.
Öğretmenlik hayatımın başladığı ilk durak olan Van, bana hayatın acımasız tarafını göstermekle kalmamış; inatçı kişiliğimi de ortaya çıkarmıştı. Van’daki ilk çalışma günümde bütün kadınların okul duvarının etrafından köye atanan 4 bayanı görme mücadelesi benim kafamdaki öğretmenlik modelinin yerle bir oluşuyla sonlandı. Zira ben her açıdan mükemmel bir okulda çalışacağımı hayal ediyordum. Okul duvarının etrafındaki kadınlar ise :
-Bizim ulaşamadığımız bir hayatı yaşayan bu kadınlar da nerden çıktı, dercesine sorgulayan gözler ve kaçamak bakışlarla bizlere bakıyorlardı. Evet ben sınıf öğretmeniydim, çocuklardı benim alanım. Ancak o zihinleri delip geçen bakışlara kayıtsız kalamazdım. O gün karar verdim. Dokunduğum her kalpte güzel izler bırakacaktım.
İnsanların kalbine dokunmak zordu ama olsun ben karar verdiysem bu işin üstesinden gelecektim. Van’da kayısı, pamuk, erik, muz bilmeyen, tanımayan köylüye öncelikle bilmedikleri her şeyi tek tek alıp gönderdim her birinin evine.
Köy büyüktü ama benim imkanım sadece öğretmen maaşıyla sınırlıydı. Burda babam girmişti devreye. ‘’Kızım sen köylüye destek ol, ben sana para gönderirim’’ demişti. E tabi sadece bu sıkıntılar yoktu köyde, Herkeste bir duygusal boşluk vardı. Ben dinliyordum, onlarsa özellikle köyün kızları, kadınları hiç durmamacasına anlatıp rahatlıyordu. Van’a ağlayarak giden Sakine öğretmen, yine ağlayarak, hüzünle ayrılıyordu.
Zira ben, hayatı Van’da öğrenmiştim. Sonraki yıllarda da hep yapılmayanı yapmak, benim öğretmenlikte hayat felsefem oldu. Adıyaman’da tayin edildiğim köyde ilk defa geniş çaplı bir okuma bayramı yaptım, Bana çok normal gelen bu faaliyet meğerse o köyün ilk okuma bayramıymış.
Milli Eğitim Bakanlığına ulaşıp kitabı bile olmayan kütüphaneye kitap istedim. 8 koli kitap geldiğinde müdürüm dahil herkes ‘’Sende tuhaf bir enerji var, elini attığın işin hakkından geliyorsun.’’ demişti. Malatya’ya yani benim eşsiz ve güzel kentime tayinim çıktığında çok heyecanlıydım.
Zira artık fikirler beynimde tepişiyordu. Yılın öğretmeni seçilmeme neden olan canım etkinliklerimin fikir babası il oldu Malatya. Öncelikle ‘’Söz uçar, yazı kalır’’ fikrinden hareketle çocuklarıma yazı yazdırmayı sevdirdim. Başlangıçta yazamayan öğrencilerim yazının gücünü gördükçe büyülendiler. Mektuplar yazdık önce Anıtkabir’e Ata’mıza olan sevgimizi anlatan mektupları kitap haline getirip gönderdik. Sonra her öğrencim kendi tuttuğu futbol takımının kulüp başkanına yazdı. Fenerbahçe başkanı Ali Koç, formayla birlikte futbol ve voleybol topları gönderdi öğrencilerime. Pandemi dönemindeki gizli kahramanlarımız doktorlarımıza tek tek yazdı öğrencilerim.
Sınıfım başhekim yardımcısı nezdinde ziyaret edildi, her öğrencime ayrı hediyelerle. Yazının açamayacağı kapı yoktur. Hele de çocuk elinden çıkıyorsa. Hikayeler yazalım, dedim bu kez. Çalışmalara başladığımızda birçok insan ‘’Seninki hayal, nerden yazsın çocuk hikaye, 3 cümle bile zor kurarken’’ diye tepkisini dile getirdi. Ancak benim her biri farklı rengim (Öğrencilerime benim renklerim diye hitap ederim) öyle kitaplar yazdılar ki Bilgi Yayınevi’nin internet sayfasında, İş Dergi’de yayınlandı kitaplarımız.
. Milli Eğitim Bakanlarımıza (Ziya Selçuk’a postayla gönderdik. Sayın Yusuf Tekin’e verilmek üzere Ankara’ya geldiğimde yanımda getirdim. Daire başkanına verdim.) ulaştırmaya çalıştım. Malatya’yı tanıtan ürünlerle birlikte mektuplar hazırladı öğrencilerim. 34 farklı ile gönderdik. Onlardan da dönüş istedik. Okulları rastgele seçtim ben. Hatta bu projenin patentini almak için çalışmalara başlamıştık ki 6 Şubat depremiyle yıkıldık maalesef. Bana dönüş yapan öğretmenlerimden birisi Hatay’da enkaz altında kalıp ölmüş hatta. Aslında ilimi tanıtan mektupları hazırlarken öğrencilerime tek tek okul seçiyormuşum da haberim yokmuş.
Deprem sonrası bütün renklerim mektup yazdığımız öğretmenlerin sınıflarına gittiler. Görmenin, dokunmanın, hissetmenin öğrenmede çok önemli olduğuna inanırım. Bu nedenle elimden geldiğince her etkinliği somutlaştırmaya çalışırım. Ancak her öğrencimin içindeki merakı irdelemeyi ve onları şaşırtmayı da severim ben. Bu amaçla son 3 sınıfımı İnönü Üniversitesi’ne de götürdüm. Rektör düzeyinde ağırlandı her sınıfım. Üniversitede derslere bile girdiler. Tabi bu etkinliklerin sonunda benim öğrencilerim beni mutlu etmek için daha fazla çalışıyor. Zira önemsendiklerini hissediyorlar. Öğrencim mutsuzsa ders işlemem ben. 2 kere 2’nin 4 ettiğini her zaman öğrenir. Önemli olan ona değer verdiğimi hissettirmemdir. Sınıfımda kek yaptırırım, mısır patlatırız. Yeri gelir kültür konusunda Türk kahvesi yaparım onlar da içer. Her gün 1 dersimi ayırarak atkı yaptırdım sınıfta. Yaparak yaşatarak öğretmenin tadına varsınlar istedim çünkü.
Aklıma gelmişken resim, müzik alanında da desteklemeye çalışırım öğrencilerimi. Profesyonel anlamda seslendirme yapan öğrencilerim oldu ben onların seslendirme yeteneğini keşfedince. Tüm bunların yanında merhametli, yardımsever, saygılı çocuklar yetiştirmeye çalışıyorum. Onların da fikrini alarak dede, anneanne ve babaanneleri sınıfımda ağırladım. Torunlarıyla etkinlikler yapıp çizgi film izlediler. Ne gerek var buna diyenler olmadı değil. Ama bir dedenin:
-69 yaşındayım ilk defa bana kendimi özel hissettiren bir gün yaşadım sayenizde, demesi ne kadar doğru bir iş yaptığımı hissettirdi bana.
24 ilin valisine Ramazan Bayramı ile ilgili tebrik kartları hazırladı miniklerim. Resmini de kendileri çizdi. Valilerimizden elbette sınıfıma güzel dönüşler oldu. Tüm bu faaliyetleri hazırlarken beni motive eden tek şey öğrencilerimin mutluluğunu ve hatta etkinliği hazırlarken onu bir sır gibi herkesten saklamaya çalışmalarını yani eğlenmelerini görmek. Son sözüm, başarmanın tadını alan çocuk, daima mutlu oluyor, üretiyor, geliştiriyor kendini. Bunu görmek ve dokunduğum kalplerin çiçek açmasını izlemek muazzam bir duygu…
Sakine KARAGÖZ
Yorumlar 3
Kalan Karakter: